Wednesday, October 5, 2011

al kırdık kırdık.

boş zamanlarımın pek çoğunu internette eski morrissey videolarını deşerek değerlendiriyorum. youtube da çoğu zaman elim boş göndermiyor sağolsun. bugünün balığı da eski bir mtv programının kaydı. çok sevdim ve defalarca izledim, ama sonra beni biraz üzdü.


your arsenal yeni çıkmış; yıl 1992'ymiş ve morrissey, veya steve diyelim, mutluymuş. hayatında yeni bir şeyler oluyormuş. the smiths'ten bile parlak olabilecek, yepyeni, pırıl pırıl bir solo kariyeri varmış. birtakım heyecanlar, korkular yaşıyormuş. bazen, hatta esasen sıklıkla utanıyormuş. kameralardan korkuyormuş, ama yalnızca birazcık. insanları dinliyormuş, dediklerini duyamadığında ısrarla ama nazikçe soruyormuş. tüm bunlar olurken de dudağının kenarına mühürlü o şahane gülümsemesinin sırıtışa dönüşme çabalarını zar zor, o da ancak serde morrissey'lik olduğundan, bastırıyormuş. ve bunların hepsi  şimdi morrissey kontekstinde bana çok uzak geliyor.

bu video ölmüş bir tanıdığın neşe dolu resimlerine bakmak gibi. ve hayatın nasıl iğrenç bir şey olduğunu fazlasıyla hatırlatıyor. hayatın ucunda çoğunlukla ölüm var. yani adam gibi ölmek o kadar fena bir şey değil de, böyle metaforik bir ölüm. iç ölümü. ölümden beter, ve ölümden çok daha sık görülen bir ölüm.

yine de, ne olursa olsun, şu dünyada morrissey'den güzel bir şey var mı? açık söyleyeyim, ben morrissey'i sonsuz derecede bencil ve kabalaştığında da seviyorum. norveç'teki katliamdan sonra çıktığı ilk konserde durup "kfc ve mcdonald's'ta her gün daha kötü katliamlar yaşanıyor, norveç konusunda neden tribe girdiniz ekiki" diye konuştuğunda dahi savunmaya çalışıyorum. yalnızca millete laf etmek için ağzını açar hale gelmesi komikmiş gibi davranıyorum, hatta david cameron'a smiths sevmeyi yasaklaması teklifsizce dudağımın kenarına ufak bir gülümseme iliştiriyor (bu arada tory falan ama bence david cameron, camelot efsanesinden beri ingiltere'nin en kral başbakanıdır). asıl konseptinden kopup, harcanmış bir hayattan intikam almak için dinleyenin suratına yumruk atar gibi şarkı söylediğinde de bayıla bayıla dinliyorum. çünkü insan saçmaladı diye anne babasını/çocuğunu/morrissey'ini sevmeyi bırakmaz.

ama işte, arada biraz üzülüyorum.

We made a happy man very old.
2004'te 45. doğumgününde verdiği meşhur manchester konserinin sonunda söylemişti: "oh manchester; nothing to answer for. you made a happy man very old." işte ben şimdi anladım, o kelime oyunu falan değil güzel kardeşim. o ne biliyor musun: önce on yılda on beş milyon genç, ardından da on dokuz yılda böylesine mutlu ve güzel bir adamdan duygusal bir yıkıntı yarattık. içini eze tekmeleye öldürdük. sevgili dünya; bu başarı, bu gurur hepimizin. al kırdık kırdık.

3 comments:

  1. ya hani hayat morrissey kankayı üzmüş yormuş falan ya, ben hemen (tüm insanlık olarak) suçu üstümüze aldım. tanrı aşkına, sarı saçlarından sen suçlusun freud, bilmiyormuş gibi davranma.

    ReplyDelete
  2. bu noktada her ergende olduğu gibi morrissey'de de olan "içsel hareketlenmelerin nedenini dışarda arama, iç kaynaklı olayların sebebini açıklarken dış dünyaya atıfta bulunma" fenomenine dikkati çekmek isterim.

    steve, misafirlere hoşgeldin desene oğlum, yabanilik yapma. ÇARPMA O KAPIYI EŞŞOĞLEŞŞEK!

    ReplyDelete