Monday, April 8, 2013

margaret thatcher öldi mü

evet, öldi.

sevin, sevmeyin. margaret thatcher "beter ol şerefsiz, iyi ki öldün oh" diye bir kalemde silinecek kadın değildi (sözüm sana morrissey).

"margaret thatcher ölür, badem leydi olur" temalı bir yazı yazmak, veya neoliberalizm güzellemesi yapmak değil amacım. örneğin talihsiz bir yakıştırmayla "ruh ikizi" denilen reagan'ın ne kadar hanzo bir kişi olduğunu düşünüyorsam, margaret thatcher'ı bir o kadar ciddiye alırım. neticede bugün ingiltere avrupa içinde letonya, belçika ayarında bir ülke değilse, kütüğü manisa'ya bağlı olan bir insan olarak ben iki yıldır bu bloga "kraliçenin köpeğiyim" etiketli yazılar yazıyorsam orada margaret'ın hakkını margaret'a vermeliyiz. ama bugün konumuz bu değil.

İstesem hepinizi döverim.

thatcher başını hafifçe yana eğer, gözlerini devirir, tatlı tatlı konuşur ve ölümüne ağır, ölümüne zekice laflar sokardı, üstelik laf sokulan taraf da agresifleşmek yerine çekinmeden gülerdi. kendisiyle pek çok yönden ayrı dünyaların insanı olsak da, yakıcı değil sistematik ve tutarlı hırsı, lafı gediğine oturtma kabiliyeti, gücünü güzellikten almayan yoğun seksapeliyle ben hep içten içe margaret thatcher olmak istedim.


en az kendisi kadar sevdiğim bir ikonik ingiliz kadını olan (ve teknik olarak emrinde çalıştığı) kraliçe elizabeth'le iyi anlaşması, ortamın "egolar yarışıyor" programına dönmesinden dolayı mümkün olmadı (halbuki morrissey'in nefret ettiği insanlar olma temelinde birleşebilirlerdi ). thatcher başbakanlık yaptığı 11 sene boyunca kraliçe'yle didişmeye, kraliçe de thatcher'a köylü muamelesi yapmaya kalktı. zaten tuhaftır, kraliçe hep işçi partisi'nden başbakanlarla daha iyi anlaştı. 

Silüetlerinize kurban.

thatcher kızıl-kahve saçlarını kabartmayı, bir ingiltere başbakanı ne kadar parlak renkte ruj sürebilirse o kadar parlak renkli rujları, indigo mavisi tayyörleri, kendinden fularlı bluzları ve tombik inci küpeleri sevdi.

Tabi bizde anayasa olmadığı için başbakanın sürebileceği en parlak ruj tonu belli değil.

denis thatcher ise en çok margaret'ı sevdi. 20. yüzyıldayız margaret daha dur, ne first gentleman'lığı demedi. yıllarca şikayet etmeden yanında durup gülümsedi, izin verilince de hemen gidip yanağına bir öpücük kondurdu. hepimizin bir denis thatcher'ı olsaydı fena mı olurdu?

Uff snne be Dns

ama en önemlisi, işçi sınıfının cenazesini kaldırarak bize armağan ettiği billy elliot, the smiths, this is england, the clash gibi çok sevdiğim çeşitli şeylere değinmeden geçemeyeceğim.


badem leydim, pamuk leydim. eyyorlamam şimdilik bu kadar. vay efendim orası bizim toprağımızdı, o falklands'ı yarın sabah masamda istiyorum diye ingiliz askerlerini arjantin'in bir ucuna ölüme de yollasan, ingiliz çocuklarının süt parasından da kessen, ben yine ara sıra sen olmayı, en azından senin gibi göz süzüp laf sokmayı hayal edip, yapamayacağım. çünkü iyi olmakla karizmatik olmak farklı şeyler. kal sağlıcakla (ehe).


No comments:

Post a Comment