Friday, March 4, 2011

sevişmeyin demiyorum hobi olarak yine sevişin

 günün sözü:
"bak misal az önce şu kızla takriben üç saattir aralıksız yiyişirken içim kan ağlıyordu, memlekette yavuklum var benim çok seviyorum ulan, dönüşte babasından isteticem annemgile, ama burada bulunduğumuz süre içinde yapmak zorundayız, istemesek de sevişicez, sike sike sevişicez şekip." (üç aşağı beş yukarı söyleyen: bizim okuldan hollandalı bir çocuk, yer: belinize kuvvet party çıkışı metro yolu, saat: 5:58)
İstanbul Üniversitesi'nde okuyan Rutenyalı Erasmus öğrencisi Hürrem
dertliyim dostlarım. zira bu aralar erasmus çevreleri kitleler halinde sanat için, bilim için soyunuyor. soyunmayanlar mimleniyor. o yüzden ipleri içimdeki daye hatun'a teslim ediyor ve başlıyorum.

bu konuda her gün duyduğum söylemler üç ana grupta toplanabilir. aslında kassan beş grupta dahi toplarsın, seven ne yapmaz şekip. neyse ne demiştik:
 
"geçen arkadaşın biriyle seğişiyoz, neticede erasmustayız, sonra telefon çaldı kim arasa beğenirsin": saldıray abi'yi yüreğinde yaşatan bu grubun temel taşlarını direkt yazma niyeti olmayan fakat piyasayı hareketlendirmek isteyen erasmus arkadaşlarımız oluştuyor. "come oooon you're in erasmus" genelde en sevdikleri çin atasözü, fakat malesef ben hep "balık vereceğine balık tutmayı öğret"i sevdim. fakat neticede saldıray abi türk televizyon tarihinin en mühim karakterlerinden biridir, onu temsil ettikleri için çok da gıcık kapamıyorsun ki bunlara (saldıray abi konusu tabi ki burada bitmeyecek, takipte kalın).

"selam ben johannesburg'dan jeremy, fakat malum erasmustayız popoyu bi ellemezsem olmaz": 
sürtünme arkadaşım, sürtünme güzel kardeşim. bak nasıl da güzel anlaşıyoruz sen böyle seksomanyak davranışlarda bulunmayınca (bu cümle bir süre önce saçma bir nedenden dolayı hayatımdan çıkan ve çok özlediğim bir arkadaşıma adanmıştır. umut, olur da denk gelir ve bunu görürsen diye söylüyorum; neden artık konuşmuyoruz neredeyse hiç bir fikrim yok. çok özlüyorum ulan seni! görüyorsunuz şerefsizsin morrissey sinan çetin'le film gibi'nin boşluğunu doldurmayı hedefliyor)


"hayrola, halvete mi gidiyorsun hürrem hatun?": bu grubun asıl örneğini teşkil eden sevgili ev arkadaşlarım düzenli olarak her markete çıkışımda "kiminle buluşmaya gidiyorsun, yakışıklı mı bari, işi iyi mi, kaç kardeşler?" diye sormayı ihmal etmiyorlar. erasmusum ya, her gün metroda başka bir hayatımın aşkıyla tanışacağım veya böyle çılgın seksler entrikalar dönecek illa. bu yolda mütemadiyen ergenleşiyorlar, zaten çok seviyorum iyicene bir süper oluyorlar lan. adeta siz nasıl beni 13 yaşında gibi davrandığım için seviyorsanız ben de onları öyle seviyorum.

geçen gün bunlarla dışarı çıktık, sonrasında onlar eve dönecek ben de bir gerizekalı erasmus event'ine katılacağım, o yüzden yavşak bir erasmus kardeşimize (herkesbanahastahedehödö) mesaj atıp adresi almam gerekti.

m (25, airfrance'ta kaptan pilot, cidden): enişte mi yoksa????
d (20, blogger):  yok abi, cidden değil. mekanın adresini alıyorum.
m (25, airfrance'ta kaptan pilot ama bu noktada 12 yaşında bir kız çocuğuna dönüşüyor): nereli haa söyle! ölümü gör söyle! lütfeeeen!

 sırf bu konudaki istikrarlarını acayip takdir ettiğimden bir sonraki sefere marketteki kasiyeri "nişanlandık biz" diye getirmeyi düşünüyorum, maksat sevinsin çocuklar, evde bir bayram havası essin. şerbet ve lokma dağıtılsın, hiç bir masraftan kaçınılmasın daye hatun. gidip altın saçalım mı mustafam? gerçi son günlerde çok başarılı bir kampanya yürüterek kendilerini halvete gitmediğime ikna ettim sayılır ama bu sefer de ne zaman gideceğimle ilgili ciddi bir iddiaya girdiler. kazanırsam mahallede aşure ve iddiadan kazanacağım biraları dağıtacağım hayır için. lafayette babaya adak adadım o longchamp çantayı  alacağım.

Mahi ve Süleyman Manisa Celal Bayar Üniversitesi'ndeki mutlu günlerinde, henüz Süleyman İstanbul Üniversitesi'ne transfer olmadan
bakın hobi olarak yine sevişilsin, yapan yapsın, gençler kaynaşsın da; benim derdim "mecbur birilerini götürücez abi erasmustayız" yaklaşımıyla. sinir katsayısının artması nedeniyle yazının sonuna yaklaşırken belirtmek istiyorum ki şu kadar yazı yazdım fakat hala niçin erasmus'ta normalden daha çok sevişilmesi gerektiğini anlamadım.

Süleyman ve Hürrem birlikte aldıkları Fizikokimya dersinde
son olarak; aşağıdaki mühim ali güven eserini tüm erasmus öğrencisi kardeşlerime gönderiyor, odanın ortasında tarzım değil'le çılgınca apaçi dansı yaparken hepinizin gözlerinden öpüyorum. içimdeki ergen ve içimdeki daye hatun da tüm o unreleased sexual energy'lerinin verdiği huzursuzlukla sizlere el sallıyor, öpücük yolluyor ve bir takım tuhaf hareketler yapıyorlar (yazının geneliyle çelişecek biliyorum ama siz de muhteşem yüzyıl'daki daye hatun'a zaman zaman "seviş rahatlarsın bacım" deme isteği hissediyor musunuz?). zaten an itibariyle türkiye'yle tek bağlantım muhteşem yüzyıl ve apo, son yazılardan da belli oluyordur.

 

3 comments:

  1. erasmusta illa ki halvet olmalıdır kuralının çıkış noktası bence dünyanın dört bir yanından kanı kaynayan gençlerin domates gibi seçilip kaynaşsınlar diye devamlı partiye devamlı event'e akıtılmasıdır diye düşünüyorum. "sarışını esmeri kızılı yer kabuğunun üstünde el ele tutuşmuş" konulu çocukluk resmimizin "bütün erasmus buna inansa" tandansıyla birleştirilmesi sonucunda gençler kaynaşmaktan geri kalan zamanlarda hobi olarak okula gidiyolar. çok eğlenceli bişi bence.

    i am not your freud - psikoloji master öğrencisi

    ReplyDelete
  2. bak bir elele tutuşun çocuklar'dan nereye geldik. unicef dayıyor o figürü dayıyor o figürü, sonra vay efendim niçin erasmusta halvet oluyor.

    çocuklara yardım edeceğiz diye avrupa'nın ahlaksızlığını aldık.

    ReplyDelete
  3. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete